Fight Club her ne kadar oyunculuk ve yönetmenlik açısından mükemmel bir film olmasının yanında felsefi olarak mükemmel bir derinliğe sahip.
Film uyku sorunlarıyla boğuşan bir beyaz yakalının bu hayata tutunma çabasını anlatır. Öncelikle terapi gruplarında insanların dertlerine ağlayarak rahatlamaya çalışan adamımız kendinde bir şeyler değiştirmek yerine evinde bir şeyler değiştirmeye başlar. Bir gün iş seyahatinden döndükten sonra evinin havaya uçtuğunu farkeder. Tam da bu noktada hayatı Tyler Durden ile kesişir.
Tyler kendisi gibi mobilyalara ya da çalışmaya inanan biri değildir. Adamımız yavaş yavaş Tyler’a büyük bir hayranlık duymaya başlar. Bunun yanında sadece bizim adamımız değil aynı zamanda tüm erkekler Tyler’a hayran olur. Bunun nedenine baktığımızda öncelikle gözümüze çarpan şey modern dünyanın onlardan çaldıkları maskülinitenin Tyler da hala olduğunu farketmişlerdir. Modern erkek geçmişte sahip olduğu erkeklik kimliğini kaybetmiştir. Bu erkekler Tyler gibi birini gördüklerinde kendilerinin zayıflıklarını görmüşlerdir. Bunun yanında Tyler da kendi potansiyellerini olmak istedikleri kişiyi görmüşlerdir. Şimdi gelelim filmimizin ismine Tyler Durden bu modern dünya erkeğinin potansiyelini nasıl ortaya çıkarmıştır.
Tarihteki erkekliğini kanıtlaman için en eski modeli kullanmıştır. Dövüşmeyi. İşte dövüş kulübü bu şekilde ortaya çıkmıştır. İşte bu noktada Nietzsche’nin ortaya attığı üst insan modeli Tyler ile beraber temsil etmiştir. Üst insan kendi amaçlarını kendileri belirler ve bu amaç uğruna etik ya da kural tanımazlar. Bunun yanında Nietzsche ile Tyler’ın diğer bir ortak noktası ise acıyı kabullenmeleri ortak noktalarıdır. İkisi de insanın acıdan kaçmasını yanlış bulur. İnsanın acıyı kabullenmesi ve onunla beraber güçlenmesini savunur. Hatta insanın potansiyelini acıya dayanma kapasitesi ile doğru orantılı olduğunu kabul ederler. Filmde ele asit dökme sahnesinde ve Tyler’ın mekan sahibi tarafından dayak yeme sahnesinde bu kolaylıkla görülebilir. Filmin ikinci yarısında üst insan modeli olan Tyler’ın karanlık yüzünü görmeye başlarız.
Kapitalist sisteme karşı anarşist saldırılar düzenler. Ancak zamanla görürüz ki Tyler’ın ordusu da bir süre sonra savaştıkları sistemdeki gibi maskülen kölelere dönüşürler. Bu noktada kapitaliz ile savaşan komünist diktatörlerin dönüştüğü kişiyi görmek çok kolaydır. Karşı oldukları kapitalist sistemi yıkmaya o kadar odaklanmışlardır ki kendi sistemleri bir süre sonra zalim bir faşist sisteme dönüşmüştür. Bu noktada Nietzsche’nin şu sözü akıllara gelir, eğer canavarlarla savaşırsanız canavara dönüşmemeye dikkat etmelisiniz. Çünkü bir uçuruma ne kadar uzun süre bakarsanız o da sizin içinize bakmaya başlar.
Fight Club birçok otorite tarafından tarihin en iyi filmlerinden biri olarak söylenir. Filmin arkasına baktığımız da bunun aksini idda etmek kesinlikle imkansız. Eğer bu yazıyı okuduktan sonra bir de buna odaklanarak filmi izlerseniz filmin arka planında bunun ne kadar profesyonel işlendiğini görebilirsiniz. Bu noktada filmin yönetmeni Fincher’a büyük bir saygı duymamız lazım. Çünkü bu akışın içine bunları yerleştirmek gerçekten büyük bir deha istiyor.