Generatif yapay zeka hızla gelişse ve yaratıcı alanlarda aktif olarak kullanılmaya başlansa da, yeni araştırmalar insan yaratıcılığını henüz geride bırakamadığını gösteriyor. Yapılan 17 deneyin meta-analizi, yapay zekânın yaratıcı olarak değerlendirilen fikirler üretebildiğini, ancak insanlara karşı istikrarlı bir üstünlük sergilemediğini ortaya koydu.
Araştırma, Tilburg Üniversitesi’nden Alvin de Rooij ve Aarhus Üniversitesi’nden Michael Mose Biskjaer tarafından yürütüldü. Ocak 2022 – Ocak 2025 döneminde yayımlanan çalışmalar incelendi; insanların sunduğu fikirlerle, ChatGPT (GPT-3, GPT-3.5, GPT-4) ve Claude gibi modellerin ürettikleri yanıtlar karşılaştırıldı. Toplamda 115 ölçüt analiz edildi.
Değerlendirmelerde orijinallik, kullanışlılık ve yaratıcılık düzeyi esas alındı. Üstelik değerlendiriciler, fikirlerin insan mı yoksa yapay zekâ tarafından mı üretildiğini bilmiyordu. Bu “kör test” yaklaşımı, önyargıyı azaltmayı sağladı. Bazı durumlarda yapay zekâ daha iyi sonuçlar verse de, genel istatistiksel farklar anlamlı bulunmadı.
Özellikle diverjan düşünme testlerinde (örneğin, nesnelerin alternatif kullanımları) yapay zekâ hız açısından avantajlı olsa da, fikirlerin kalitesi tutarlı bir şekilde yüksek çıkmadı. Araştırmacılar, yapay zekânın aslında “en olası” yanıtları sunduğunu, yani verilerdeki kalıpları takip ettiğini, bu yüzden gerçek anlamda yaratıcılık sergilemediğini vurguluyor.
İnsan yaratıcılığı ise deneyim, duygu, etik ve kültürel bağlam gibi unsurlara dayanıyor. Bu yönleriyle en gelişmiş model olan GPT-4 dahi insan yaratıcılığını geçemedi. Burada temel soru öne çıkıyor: Eğer yapay zekâ sadece öğrenilmiş kalıpları yeniden üretiyorsa, buna gerçekten yaratıcılık denilebilir mi?
Çalışma, yapay zekânın değerini küçümsemiyor; aksine, yaratıcı süreçlere entegrasyon yollarını araştırmanın daha faydalı olduğunu belirtiyor. Araştırmacılara göre soru, “Yapay zekâ daha mı iyi?” değil; “Teknoloji insan düşüncesini, işini ve işbirliğini nasıl dönüştürüyor?” olmalı. Yapay zekâ bir ortak, tetikleyici ya da katalizör olabilir, ancak insan yaratıcılığının yerine geçemez.
Sonuç olarak, bu çalışma mevcut duruma ışık tutuyor ve ilerleme için daha fazla disiplinlerarası araştırma ile insan-makine etkileşiminin derinlemesine incelenmesi gerektiğini vurguluyor.