1. Anasayfa
  2. Sağlık

Rektum Kanseri: Belirtiler, Nedenleri ve Tedavi Süreci

Rektum Kanseri: Belirtiler, Nedenleri ve Tedavi Süreci

Sindirim sistemimizin son halkasında yer alan rektumda ortaya çıkan rektum kanseri, hem fiziksel hem de psikolojik açıdan hayatı sarsan, ama erken tanı ve doğru tedaviyle yönetilebilir bir hastalıktır. Açıkçası çoğumuz makat bölgesiyle ilgili şikâyetleri konuşmaktan çekiniyoruz; bu yüzden şikâyetler erteleniyor, “hemoroiddir geçer” diye düşünülüyor ve tanı bazen gereğinden geç konabiliyor. Oysa bugün, rektum kaynaklı kanserlerde hem cerrahi teknikler hem de onkolojik tedavi seçenekleri geçmişe göre çok daha gelişmiş durumda. Bu yazıda, rektum kanseriyle ilgili merak ettiğiniz temel noktaları; belirtilerden tanı sürecine, tedavi seçeneklerinden ameliyat sonrası yaşama kadar adım adım, net ve samimi bir dille ele alacağız.

Rektum Nedir, Rektum Kanseri Nasıl Bir Hastalıktır?

Rektum, kalın bağırsağın (kolonun) son yaklaşık 10–12 santimetrelik kısmıdır ve anüse, yani dışkının vücuttan çıktığı son noktaya açılır. Bu bölge; dışkının geçici olarak depolandığı, dışkılama refleksinin devreye girdiği, çevresinde de dışkıyı ve gazı tutmamızı sağlayan kasların (sfinkter kasları) bulunduğu oldukça kritik bir anatomik alandır.

Rektum kanseri ise bu son bağırsak segmentini döşeyen mukozadaki hücrelerin kontrolsüz çoğalmasıyla gelişen, çoğu zaman polip adı verilen iyi huylu dokulardan köken alan, zaman içinde çevre dokulara ve uzak organlara yayılma potansiyeli olan bir tümör türüdür. Kolon kanseri ile aynı “aileden” kabul edilir, ancak anüse çok yakın konumu nedeniyle hem tedavi yaklaşımı hem de cerrahinin yarattığı fonksiyonel etkiler bakımından kolon kanserinden belirgin şekilde ayrılır.

Bizim gözümüzden bakıldığında rektum kanserini diğer kanserlerden ayıran en önemli noktalar şunlardır:

  • Pelvis denilen dar bir anatomik bölgede yerleşmesi, cerrahiyi teknik olarak daha zor hale getirir.
  • Dışkı ve gaz tutmayı sağlayan kaslara yakınlığı, “kalıcı torba (kolostomi)” gerekip gerekmeyeceği konusunu gündeme getirir.
  • Radyoterapiye (ışın tedavisi) kolon kanserine göre daha duyarlı olması, tedavi planında radyoterapi ve kemoterapinin daha sık kullanılması anlamına gelir.

Rektum kanseri belirtileri nelerdir?

Gelin en merak edilen başlıktan başlayalım. Çünkü çoğu hasta geriye dönüp baktığında “Aslında sinyaller vardı ama çok da önemsemedim” diyor. Rektum kanseri, özellikle erken evrelerde son derece sinsi ilerleyebiliyor. Yine de bazı ipuçları var ki, görmezden gelmemek gerekiyor.

Rektum kanserinde sık görülen belirtileri şöyle özetleyebiliriz:

  • Makattan (rektal) kanama: Dışkılama sırasında veya sonrasında tuvalet kâğıdında, klozette ya da dışkının üzerinde kan görmek. Kan parlak kırmızı olabileceği gibi, koyu renkli de olabilir.
  • Dışkılama alışkanlığında değişiklik: Uzun süren kabızlık ya da tam tersi ishal, sık sık tuvalete gitme isteği, dışkılama sonrası tam boşalmama hissi.
  • Dışkı şeklinde değişiklik: Kalınlığı azalmış, “şerit gibi incelmiş” dışkı; rektum içinde yer kaplayan bir kitlenin işareti olabilir.
  • Karın alt bölgesinde ve makat çevresinde ağrı veya baskı hissi: Özellikle ileri evrelerde, oturmakla artan ağrılar görülebilir.
  • İstemsiz kilo kaybı ve iştahsızlık: Açıklanamayan kilo kaybı pek çok kanser türünde olduğu gibi burada da önemli bir uyarı sinyalidir.
  • Genel halsizlik, çabuk yorulma, kansızlık (anemi): Uzun süren gizli kanamalar kansızlığa ve buna bağlı yorgunluğa yol açabilir.

Sık sorulan bir soru: “Her makattan kanama kanser midir?” Elbette hayır. En sık neden hemoroid ve anal fissür (makat çatlağı) gibi iyi huylu rahatsızlıklardır. Ancak bizce kritik nokta şu: Her rektal kanama mutlaka ciddiye alınmalıdır. Özellikle 50 yaş üzerindeyseniz, ailede bağırsak kanseri öyküsü varsa ya da kanama sık tekrar ediyorsa, “hemoroiddir” deyip geçmek yerine bir genel cerrahi uzmanına görünmek hayati önem taşır.

Rektum kanseri neden olur?

Aslında tek bir sebep yok; genetik yatkınlık, çevresel faktörler ve yaşam tarzı alışkanlıkları bir araya geldiğinde risk artıyor. Bizim pratikte gördüğümüz ve bilimsel olarak da desteklenen belli başlı risk faktörlerini şöyle sıralayabiliriz:

  • Yaş: Rektum ve kolon kanserleri genellikle 50 yaş üzeri kişilerde daha sık görülür. Ancak son yıllarda daha genç yaşlarda da tanı konduğu için “Ben gencim, olmaz” demek maalesef güvenli değil.
  • Aile öyküsü ve genetik yatkınlık: Ailede rektum veya kolon kanseri, kalıtsal polip sendromları ya da bazı gen mutasyonları (örneğin Lynch sendromu) varsa risk belirgin şekilde artar.
  • Polipler: Özellikle adenom adı verilen bazı polip türleri yıllar içinde kansere dönüşme potansiyeline sahiptir. Bu yüzden kolonoskopi esnasında görülen poliplerin alınması çok önemlidir.
  • Beslenme alışkanlıkları: Liften fakir, işlenmiş et ve kırmızı et ağırlıklı, yağdan zengin ve hazır gıdaların yoğun olduğu bir beslenme düzeni bağırsak kanseri riskini artırabilir.
  • Fiziksel aktivite azlığı ve obezite: Hareketsiz yaşam tarzı ve fazla kilo, pek çok kanserde olduğu gibi rektum kanserinde de risk faktörleri arasındadır.
  • Sigara ve alkol kullanımı: Özellikle uzun yıllar süren yoğun sigara ve alkol tüketiminin bağırsak kanseri riskini artırdığı gösterilmiş durumda.
  • İltihabi bağırsak hastalıkları: Uzun süredir devam eden ülseratif kolit ve Crohn hastalığı gibi iltihabi durumlar, zamanla bağırsak duvarında kanser gelişme riskini yükseltebilir.
  • Geçirilmiş radyoterapi: Pelvis bölgesine daha önce başka bir nedenle radyoterapi uygulanmışsa, yıllar içinde bağırsak kanseri gelişme riski artabilir.

Tüm bu faktörlere rağmen, bazen hiçbir belirgin risk taşımayan kişilerde de rektum kanseri gelişebiliyor. Yani “Bende risk yok, o yüzden kontrole gerek yok” demek ne yazık ki güvenli bir yaklaşım değil. Özellikle 45–50 yaş sonrasında, hiçbir şikâyetiniz olmasa bile tarama amaçlı kolonoskopi yaptırmak, hayat kurtarıcı bir adım olarak görülüyor.

Rektum kanseri nasıl anlaşılır?

Belirtiler şüphe uyandırdı, peki tanı süreci nasıl işliyor? Burada hem hastanın şikâyetlerini açıkça anlatması, hem de hekimin titiz bir değerlendirme yapması gerekiyor. Bizce en sağlıklı yaklaşım, şu adımların makul bir sırayla ilerlemesi:

  • Ayrıntılı öykü (anamnez): Doktorunuz, kanamanın ne zamandır olduğu, dışkılama alışkanlıklarınız, kilo kaybınız, aile öykünüz gibi detayları soracaktır.
  • Fizik muayene ve rektal muayene: Rektum ve anal bölgenin elle ve gerekirse anoskop gibi basit bir cihazla değerlendirilmesi çoğu zaman ilk ipuçlarını verir. Pek çok hasta bu muayeneden çekinir ama aslında kısa süren, çoğu zaman tolere edilebilir bir işlemdir.
  • Kolonoskopi: Rektum kanserinde altın standart tanı yöntemidir. Kalın bağırsağın tamamı kamera sistemiyle incelenir; şüpheli görülen alanlardan biyopsi alınır. Böylece hem rektum hem de kolonun geri kalanı tek seferde değerlendirilebilir.
  • Biyopsi ve patolojik inceleme: Alınan doku örnekleri mikroskop altında incelenir ve kesin tanı konur. Tümörün tipi, derecesi (grade) gibi birçok önemli bilgi de bu aşamada elde edilir.
  • Görüntüleme yöntemleri: MR (özellikle pelvis MR), BT (bilgisayarlı tomografi), bazen PET-CT gibi tetkikler; tümörün derinliği, çevre dokulara yayılımı, lenf bezlerinde veya uzak organlarda metastaz varlığını değerlendirmek için kullanılır.

Bu süreç sonunda rektum kanseri evrelenir. Yani hastalığın ne kadar ilerlediği, sadece bağırsak duvarıyla sınırlı mı olduğu, lenf bezlerine veya uzak organlara sıçrayıp sıçramadığı netleştirilir. Tedavi planının çekirdeğini aslında bu evreleme belirler.

Rektum kanserinde evreleme ve tedaviye etkisi

Genel olarak, rektum kanseri evrelemesinde tümörün bağırsak duvarındaki derinliği (T evresi), lenf nodu tutulumu (N evresi) ve uzak metastaz varlığı (M evresi) dikkate alınır. Erken evrelerde (örneğin sadece mukoza veya yüzeyel tabakalarla sınırlı T1–T2 tümörlerde) tedavi daha sınırlı ve organ koruyucu seçeneklerle yapılabilirken, ileri evrelerde (T3–T4, lenf nodu pozitifliği veya metastaz varlığında) kombine tedaviler gerekir.

Bizce üzerinde durulması gereken nokta şu: Rektum kanseri tedavisi, artık neredeyse hiçbir zaman “sadece ameliyat”tan ibaret değil. Cerrahi, kemoterapi ve radyoterapinin bir arada, planlı ve koordineli şekilde kullanıldığı bir süreçten bahsediyoruz. Özellikle belirli evrelerde ameliyat öncesi radyoterapi ve kemoterapi (neoadjuvan tedavi), hastalığın kontrolü ve yaşam kalitesi açısından ciddi avantaj sağlayabiliyor.

Rektum kanseri tedavisi: Çok disiplinli bir yolculuk

Rektum kanseri tedavisi planlanırken; tümörün evresi, hastanın yaşı, eşlik eden hastalıkları, genel durumu, sfinkter kaslarına uzaklığı, hatta hastanın yaşam tarzı ve beklentileri dahi göz önünde bulundurulur. Günümüzde rektum kanseri tedavisinde öne çıkan başlıca basamaklar şunlardır:

  • Neoadjuvan tedavi (ameliyat öncesi radyoterapi ve kemoterapi): Orta ve alt rektumda, özellikle T2 ve üzeri tümörlerde sık kullanılır. Amaç tümörü küçültmek, çevre dokulara yayılımını azaltmak ve cerrahi sırasında hem temiz sınırla çıkarma şansını artırmak hem de sfinkter koruyucu ameliyatları mümkün kılmaktır.
  • Cerrahi tedavi: Rektum kanserinde hastalığı kalıcı olarak ortadan kaldırmanın temel yolu, tümörlü segmentin onkolojik prensiplere uygun biçimde çıkarılmasıdır. Cerrahi, açık, laparoskopik (kapalı) veya robotik yöntemlerle yapılabilir.
  • Adjuvan tedavi (ameliyat sonrası kemoterapi ± radyoterapi): Patolojik evreye göre, nüks riskini azaltmak için ameliyat sonrası dönemde kemoterapi ve bazı hastalarda ek radyoterapi uygulanabilir.
  • İleri evre ve metastatik hastalıkta sistemik tedaviler: Hedefe yönelik ilaçlar, immünoterapiler ve klasik kemoterapi şemaları; hastalığın yaygın olduğu durumlarda yaşam süresini uzatmak ve şikâyetleri azaltmak amacıyla kullanılır.

Bir noktayı özellikle vurgulamakta fayda var: Tedavi kararı mutlaka bir “multidisipliner tümör konseyi” tarafından, yani cerrah, medikal onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog ve patoloji uzmanlarının birlikte değerlendirmesiyle verilmelidir. Böylece hem gereksiz tedavilerden kaçınılır hem de hastaya en uygun, kişiselleştirilmiş plan oluşturulur.

Rektum kanseri ameliyatı ve cerrahi seçenekler

Rektum kanseri ameliyatı, tek başına bir başlık olarak bile sayfalarca anlatılabilecek kadar geniş ve teknik bir konudur. Ama biz burada, hastaların en çok merak ettiği temel noktaları sade bir dille toparlayalım.

Düşük ön rezeksiyon (Low anterior rezeksiyon)

Tümör rektumun orta veya üst kısımlarında ise, çoğu zaman sfinkter kasları korunarak yapılan bir ameliyattır. Kanserli rektum segmenti, çevresindeki lenf bezleriyle birlikte çıkarılır; kalan kolon ucu aşağıya indirilerek anüsün hemen üzerinde birleştirilir. Böylece hasta büyük abdestini doğal yoldan yapmaya devam edebilir. Bazı durumlarda iyileşmeyi güvence altına almak için geçici bir ince bağırsak torbası (ileostomi) açılır ve birkaç ay sonra kapatılır.

Abdominoperineal rezeksiyon (APR) – Kalıcı kolostomili ameliyat

Tümör sfinkter kaslarına çok yakınsa ya da kasları doğrudan tutmuşsa, bu kasları koruyarak temiz bir cerrahi sınır elde etmek mümkün olmayabilir. Bu durumda hem tüm rektum hem de sfinkter kasları çıkarılır ve karın ön duvarına kalıcı bir kolostomi açılır. Pek çok hasta “Hayatım torbayla mı geçecek?” diye kaygılanır; haklı bir duygudur. Ancak günümüz stoma bakım ürünleri ve eğitimleriyle, birçok kişi aktif sosyal yaşamına devam edebilmekte, işe dönebilmekte ve ciddi bir bağımsızlık kaybı yaşamadan yaşamını sürdürebilmektedir.

Pull-through ve koloanal anastomoz: Torbasız cerrahi şansı

Bazı hastalarda tümör çok aşağıda olsa bile, cerrahın deneyimi ve teknolojik imkânlara bağlı olarak sfinkterleri koruyan “pull-through” ya da koloanal anastomoz adı verilen ileri teknikler kullanılabilir. Burada rektumun büyük kısmı çıkarılır, kolon aşağıya kadar indirilerek anüse çok yakın bir seviyede dikilir. Böylece kalıcı torbadan kaçınmak mümkün olabilir. Ancak bu tür ameliyatlar, anatomiye çok hâkim ve rektum cerrahisi konusunda deneyimli ekipler gerektirir. Her hasta için uygun olmayabileceğini unutmamak gerekir.

Laparoskopik ve robotik cerrahi

Günümüzde rektum cerrahisi giderek daha fazla kapalı yöntemlerle yapılmaktadır. Laparoskopik ve robotik cerrahi; daha küçük kesiler, daha az kan kaybı, daha az ağrı ve genellikle daha kısa hastanede kalış süresi gibi avantajlar sunar. Özellikle pelvik bölge gibi dar alanlarda robotik cerrahinin cerraha sunduğu hareket kabiliyeti, sinirlerin korunması ve anatomik detaylara dikkat edilmesi açısından önemli bir avantaj olabilir. Tabii burada da yine en kritik faktör, bu yöntemi uygulayan ekibin deneyimidir.

Torbasız rektum ameliyatı mümkün mü? Bizce kritik sorulardan biri…

Birçok hasta, tanı konduğunda ilk olarak “Kalıcı torba şart mı?” diye soruyor. Bizce bu sorunun net ve dürüstçe yanıtlanması gerekir. Her hastada torbasız ameliyat mümkün değildir; şartları zorlayıp onkolojik prensiplerden ödün vermek, yani kanserli dokuyu eksik bırakmak kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Ancak:

  • Tümör sfinkter kaslarına doğrudan yayılmamışsa,
  • Radyoterapi sonrası yeterli tümör gerilemesi sağlanmışsa,
  • Pelvis anatomisi ve hastanın genel durumu uygunsa,
  • Cerrah bu tür ileri tekniklerde deneyimliyse,

koloanal anastomoz veya pull-through gibi yöntemlerle kalıcı kolostomiden kaçınmak mümkün olabilir. Yine de geçici stoma (torba) açılması, özellikle radyoterapi görmüş hastalarda anastomoz hattının güvenli iyileşmesi için sık başvurulan bir güvenlik önlemidir. Bu geçici torba genellikle birkaç ay içinde kapatılır.

Rektum kanserinde yaşam süresi ve prognoz

Herkesin içten içe merak ettiği ama sormaya çekindiği bir soru var: “Bu hastalıkla ne kadar yaşarım?” Aslında tek bir rakam vermek hem tıbben doğru değil hem de oldukça yanıltıcı olabilir. Çünkü:

  • Hastalığın evresi (erken–orta–ileri),
  • Lenf nodu tutulumu olup olmaması,
  • Uzak organ metastazının varlığı,
  • Tümörün biyolojik özellikleri,
  • Hastanın yaşı, genel durumu ve eşlik eden hastalıkları,
  • Uygulanan tedavinin kalitesi ve düzenli takip

gibi pek çok faktör prognozu doğrudan etkiler. Erken evrede yakalanan rektum kanserlerinde, onkolojik prensiplere uygun cerrahi ve tamamlayıcı tedavilerle uzun yıllar, hatta tamamen kansersiz bir hayat sürmek mümkündür. İleri evre hastalıkta bile modern kemoterapi protokolleri, hedefe yönelik ilaçlar ve seçilmiş olgularda uygulanan karaciğer-akciğer metastaz cerrahileriyle yaşam süresi ve yaşam kalitesinde ciddi kazanımlar elde edilebilmektedir.

Kısacası, “Rektum kanseri oldum, her şey bitti” demek doğru değildir. Evet, ciddi bir hastalık ve ciddiyetle ele alınmalı; ama güncel tedavi yöntemleriyle, doğru merkezde, deneyimli bir ekip eşliğinde pek çok hastada yüz güldürücü sonuçlar alınabilmektedir.

Rektum kanseri sonrası hayat: Beslenme, tuvalet alışkanlığı ve psikolojik boyut

Rektum kanseri tedavisinin belki de en az konuşulan ama en çok hissedilen kısmı, ameliyat sonrası dönemde yaşanan değişikliklerdir. Sfinkter koruyucu ameliyat geçirenlerde başlangıçta daha sık tuvalete gitme, dışkı kıvamında düzensizlik, bazen kaçaklar olabilir. Zamanla bağırsak uyum sağlar, ancak bu süreçte beslenme düzeni, tuvalet alışkanlığı ve sabır çok önemlidir.

Kalıcı kolostomisi olan hastalarda ise ilk aylarda hem fiziksel hem de duygusal adaptasyon süreci yaşanır. Torba bakımı, cilt korunması, sosyal ortamlarda kendini rahat hissetme gibi konularda stomaterapi hemşirelerinden alınan profesyonel destek çok kıymetlidir. Birçok hasta, doğru eğitim ve uygun ürünlerle, tahmin ettiğinden çok daha konforlu bir şekilde günlük hayatına devam edebildiğini deneyimlemektedir.

Psikolojik tarafı da göz ardı etmemek lazım. Kanser tanısı başlı başına zorlayıcı; bir de üzerine vücut görüntüsünde değişiklik, tuvalet alışkanlığında farklılaşma eklenince, kaygı ve depresyon riski artıyor. Gördüğümüz kadarıyla, süreci en sağlıklı atlatan hastalar; hem ailesinden hem sağlık ekibinden açık ve dürüst destek alan, gerektiğinde psikolojik danışmanlık almaktan çekinmeyen kişiler oluyor.

Rektum kanserinden korunmak ve erken tanı için neler yapabiliriz?

Elbette tüm kanser vakalarını önlemek mümkün değil. Ancak riskimizi azaltmak ve en önemlisi hastalığı erken evrede yakalamak için yapabileceklerimiz var:

  • Düzenli tarama: 45–50 yaşından itibaren, aile öykünüz olmasa bile belirli aralıklarla kolonoskopi yaptırmak, hem rektum hem de kolon kanserinden korunmanın en etkili yolu. Ailede erken yaşta bağırsak kanseri öyküsü varsa, taramaya daha erken başlanabilir.
  • Şikâyetleri küçümsememek: Makattan kanama, dışkılama alışkanlığında açıklanamayan değişiklik, kilo kaybı gibi bulgular ortaya çıktığında “geçer” demek yerine bir uzmana başvurmak.
  • Sağlıklı beslenme: Liften zengin (sebze, meyve, tam tahıl), işlenmiş et ürünlerinden fakir, dengeli bir beslenme düzeni bağırsak sağlığını destekler.
  • Hareketli bir yaşam tarzı: Düzenli egzersiz, sadece kalp-damar sağlığı için değil, pek çok kanser türü açısından da koruyucu bir faktördür.
  • Sigara ve alkolü sınırlamak: Mümkünse tamamen bırakmak, mümkün değilse en azından tüketimi ciddi şekilde azaltmak, uzun vadede önemli bir fark yaratır.
  • Kilo kontrolü: İdeal kiloya yakın olmak ve bel çevresini kontrol altında tutmak, metabolik hastalıklar kadar kanser riskini de azaltır.

Son söz: Doğru bilgi, doğru ekip ve zamanında adım atma

Özetle; rektum kanseri, korkutucu bir isim taşısa da, bugün erken tanı ve modern tedavi yaklaşımlarıyla yüz güldürücü sonuçların alınabildiği, güçlü şekilde mücadele edilebilen bir hastalıktır. Siz veya yakınınızda böyle bir şüphe varsa; internetteki dağınık bilgiler arasında kaybolmak yerine, alanında deneyimli bir genel cerrahi ve onkoloji ekibine başvurmak, tüm sürecin en kritik adımıdır. Rektum bölgesine ait şikâyetlerinizi ertelemek yerine, “Ayıp mı, abartıyor muyum?” demeden uzmana danışmanız, belki de hayatınızdaki en önemli karar olacaktır. Daha fazla bilgi almak, uzman görüşü okumak veya sorularınızı bir profesyonele yönlendirmek isterseniz, detaylı içerikler için şu adresi ziyaret edebilirsiniz: https://www.bahadirege.com/

Merhabalar, ben Gizem Ceylan. Yazmayı okumayı ve seyahat etmeyi severim. Ürün incelemeleri ve güncel konular hakkında yazılar paylaşırım. En sevdiğim müzik ise Rap'tir.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir